“Dedem Mehmet Akif” – Yakılan Kur’an Çevirisi

Başlığı okuduğunda “nasıl yani Akif din düşmanı mı ” demiş olabilirsin, yok yok tam aksine gerçek bir dindar. Gerçek bir dindar çünkü, kurtuluşun dine sığınıp beklemekle gelmeyeceğinin farkında ve bunu savaş döneminde verdiği tüm vaazlarında dile getiriyor. Ondan önce ilginizi çekebilmek için çeviriyi gerçekten yaktırıyor onu söyleyeyim  Şimdi adım adım gidelim.

Akif’in Kastamonu’da verdiği vaazdan bir kısım:

Biz Müslümanlar, bin tarihinden itibaren çalışmayı bıraktık. Atalete, ahlaksızlığa döküldük. Avrupalılar ise gözlerini açtılar, alabildiğine terakki ettiler. Görüyorsunuz ki, denizlerin dibinde gemi yüzdürüyorlar. Havalarda ordular dolaştırıyorlar. Mademki vatanın müdafaası farz-ı ayındır, bu farzın mütevakkıf olduğu esbbı elde etmek farzdır; o halde onların kuvvet namına neleri varsa hepsini elde etmeye çalışmak farz-ı aynıdır.

Sanayi gücünün farkında olan Akif, seslendiği cemaate “Müslüman için evvela hürriyet, sonra ibadet” sözünü merkez alarak gelişmiş sanayiye sahip olmanın farz olduğunu Okumaya Devam Et

“Dedem Mehmet Akif” – Oğlunun Hüzünlü Hikayesi

Milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY üzerine konuşalım mı biraz? Mesela yaktırdığı Kur’an tercümesi ya da oğlu Emin ERSOY’un hüzünlü hikayesi veya İrtica 906 koduyla takip edilmesi ve Mısır’a olan sürgünü…

Mehmet Akif’in torunu Selma Argon’dan imzalı olarak aldığım “Dedem Mehmet Akif” adlı kitabı okumak yeni nasip oldu. Aslında kitabı çok da sevemedim ama içinden bir şeyler çıkarttım bunları da sizinle paylaşmak istedim. Dilerseniz yavaş yavaş giriş yapalım. Ha bu arada imzalı fotoğrafı da koydum oraya, havamız olur belki 

Bence en çok merak ettiğiniz oğlu Emin ERSOY’dan başlayalım, Okumaya Devam Et

Gezegenler ve İbadet

1937 senesinde, üzerinde “TC. Meksiko Elçiliği” yazılı bir rapor geliyor Türkiye’ye. Tahsin Mayatepek tarafından Atatürk’e yazılmıştır, Mayatepek bu raporu şaşkınlıkla tanık olduğu olayları bildirmek için kaleme almıştır.

Mayatepek 1934 senesinde Atatürk tarafından Meksika’daki Maya, Aztek vb. uygarlıklar hakkında araştırma yapmak üzere görevlendirilir. Burada 3 sene boyunca araştırmalar yapar ve toplam 14 rapor ile bu araştırmaları Atatürk’e ve Türk Tarih Kurumu’na bildirilir ancak daha sonra bu raporların birçoğu kaybolmuş, günümüze kadar sadece son rapor gelebilmiş. Bu raporda Mayatepek Meksika’da gözlemlediği dini ritüellerden bahsediyor. Yazı bittikten sonra rapora ulaşmak isteyenler Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nden “A:IV-17-d, D: 71, F: 31-40” numara kaydıyla sorgulama yapabilirler. İşte bu ilgi çekici raporda yazılanlardan alıntı yaparak din – gezegen etkisinden bahsedeceğim.

  • GÜNEŞ AYİNLERİ

Fotoğraflarda görülen yuvarlak şekiller güneşi temsil eden tahta işleme. Sağ fotoğrafta Okumaya Devam Et

Uzaya Neden Çıkamıyoruz ve Çocuk Eğitimi

Bir önceki yazı çocuk yetiştirmede yapılan hatalar üzerineydi, Burhan’ın bu yazısını okuduğumda aklıma Sunay Akın’ın Ay Hırsızı adlı kitabı geldi. Çocuk eğitiminin önemini ilginç uzay hikayeleriyle iç içe vererek okuyucunun merakını cezbediyor. Okuma tavsiyesini, kitaptan yaptığım alıntıların vereceğine inandığım için kendim dile getirmiyorum.

Önce kitapta geçen bir hikayeyle başlayalım : Ay’a İlk İnsanı Biz Gizledik

Bilime, sanata değer verilmeyen bir ülkenin vatandaşı olan Ali Ateş, çocukluğunda oyuncak uçan dairesine bakarak Ay’a giden ilk Türk  olmanın hayalini kursa da, 2000’li yılların  İstanbul’unda, bir okul servisinin direksiyonu başında sürdürür hayatını. Oysa, babaannesi Ayşe Hanım torununun hayali kırılmasın, düşleri tozlanmasın diye oyuncak uçan daireye kılıf bile dikmiştir. Gökyüzünün derinliklerine doğru yol alan bir oyuncak olduğu için, Ayşe Hanım, kılıfa özellikle mavi renkli  bir kumaş seçmiş, üstüne de yıldız işlemeyi  ihmal etmemiştir.

Ali Ateş’in çocukluğu 1960’lı yıllarda geçiyor, her gece bir evin ışıkları birkaç dakika kapanmaktadır. Odanın tavanına yansıyan ve hareket eden rengarenk ışıklarıyla bir uçan daire vardır odada.  Okumaya Devam Et

“El alem ne der?” Yargısı

Elimde Artur Şopenaur ( ) beyefendinin kitabı var, Kitabın ismi: “Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar”.

Yazar Artur, ihtiyarlayınca diyorki “ulan neler yaşadık be, şu yaşadıklarımdan aldığım dersleri not edeyim de benden sonrakilere faydam olsun” tabi o zamanlar TRT yok ki Leyla ile Mecnun dizisi çıkacak da, bizimki gelip “ben çok şey yaşadım, şu dede karakterinin öğüt diyaloglarını bana verin” diyecek de, zaten Türkçe de bilmiyor  neyse en son klasik “söz uçar, yazı kalır” diyor ve alıyor eline kalemi. Okumaya Devam Et