“Dedem Mehmet Akif” – Oğlunun Hüzünlü Hikayesi

Milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY üzerine konuşalım mı biraz? Mesela yaktırdığı Kur’an tercümesi ya da oğlu Emin ERSOY’un hüzünlü hikayesi veya İrtica 906 koduyla takip edilmesi ve Mısır’a olan sürgünü…

Mehmet Akif’in torunu Selma Argon’dan imzalı olarak aldığım “Dedem Mehmet Akif” adlı kitabı okumak yeni nasip oldu. Aslında kitabı çok da sevemedim ama içinden bir şeyler çıkarttım bunları da sizinle paylaşmak istedim. Dilerseniz yavaş yavaş giriş yapalım. Ha bu arada imzalı fotoğrafı da koydum oraya, havamız olur belki 

Bence en çok merak ettiğiniz oğlu Emin ERSOY’dan başlayalım,

Google aramaya Emin ERSOY yazdığınızda “Emin ERSOY’un Sefaleti ve Ölümü / Hüzünlü Hikayesi” gibi başlıklar görürsünüz. Peki nedir bu hikaye, ölüm?

Mehmet Akif’in İstiklal Marşı için kendisine verilen ödemeyi kabul etmediğini, hayatını yoksulluk içerisinde geçirdiğini birçoğunuz duymuşsunuzdur. Ve bu yoksulluğa rağmen asla vermediği tavizleri, asla dönmediği sözleri var. Akif öyle de dik bir adam. Kendisi tüm zorluklara rağmen dik yaşayıp, dik bir şekilde göç etmiş dünyadan. Ancak oğlu için şartlar daha ağır olmuş, şartlar altında eğilmek zorunda kalmış. Kitabın kapak fotoğrafında ortadaki delikanlı Emin ERSOY. E noldu bu adama?

Emin ERSOY, askerlikten döndükten sonra iş bulamıyor, hamallık yapıyor ve o dönem alkol, uyuşturucu, esrar ile tanışıyor. Tutuklanıyor, serbest bırakılıyor, akıl hastanesinde tedavi görüyor, evleniyor, tekrar alkol ve esrara başlıyor, tekrar akıl hastanesi… her uyuşturucu bağımlısının yaşadığı o döngüler. Bu döngüyü ne yazık ki bir kamyon arkasının altında ölü bulunduğunda terk ediyor.

Yeğeni Selman ARGON’dan dinleyelim:

Emin dayımın yaşamı tam bir çile… Askerlikten sonra iş bulamamış, İstanbul’da sabahçı kahvelerinde ve hamamlarında yatmış. Yalın ayak dolaşarak şarap, ispirto ve esrar parası için hamallık yaptığı söyleniyor. 19393 yılında İstanbul polisi tarafından esrarkeşlik nedeniyle yakalanmış.

Bir süre akıl hastanesinde, bir başka suçtan da cezaevinde yatmış. Kendisini bulan bir baba dostu tarafından Bursa’da Atatürk Çiftliği harasına kahya olarak yerleştirilmiş, evlenmiş ve düzgün bir yaşam sürmeye başlamış. fakat 1963-1964 yılları arasında işten çıkartılmış, İstanbul’a döner dönmez yeniden esrarkeşliğe başlamıştır. Sonrasında eşi ölünce yalnız kalmış ve bu durum ona ağır gelmiş. Maalesef kendini daha fazla içki ve esrar içmeye vermiş. Birkaç ay akıl hastanesinde kaldıktan sonra İstanbul Tophane’de terk edilmiş bir kamyonetin karoserinde yatmaya başlamış. 24 Ocak 1967 günü bu kamyonun karoserinin altında, yerde ölü bulunmuş.

Böyle bir ölümün acısı, ağrısı ölen kişinin adına göre dinecek veya daha da acıtacak değildir. Ancak, böylesine sahiplenilen birinin oğlu bu durumlara düşmüş, gazeteler ancak öldüğünde haberini yapmış. Biraz üzücü, tabi bilemiyoruz sebebi nedir, kurtarılmak istenildi mi veya kurtulmak istedi mi? Bildiğimiz tek şey yaşananlar, yorum yapmak sizlere kalmış.

Dilerseniz, yakılan Kur’an tercümesi ve İrtica 906 kodu olaylarını bir başka yazıya saklayalım, böylece bu yazımız kısa olsun sıkılmayın. Ben de ‘ “Dedem Mehmet Akif” Üzerine ‘ diye başladığım yazı başlığını değiştireyim 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir