“Dedem Mehmet Akif” – Yakılan Kur’an Çevirisi

Başlığı okuduğunda “nasıl yani Akif din düşmanı mı ” demiş olabilirsin, yok yok tam aksine gerçek bir dindar. Gerçek bir dindar çünkü, kurtuluşun dine sığınıp beklemekle gelmeyeceğinin farkında ve bunu savaş döneminde verdiği tüm vaazlarında dile getiriyor. Ondan önce ilginizi çekebilmek için çeviriyi gerçekten yaktırıyor onu söyleyeyim  Şimdi adım adım gidelim.

Akif’in Kastamonu’da verdiği vaazdan bir kısım:

Biz Müslümanlar, bin tarihinden itibaren çalışmayı bıraktık. Atalete, ahlaksızlığa döküldük. Avrupalılar ise gözlerini açtılar, alabildiğine terakki ettiler. Görüyorsunuz ki, denizlerin dibinde gemi yüzdürüyorlar. Havalarda ordular dolaştırıyorlar. Mademki vatanın müdafaası farz-ı ayındır, bu farzın mütevakkıf olduğu esbbı elde etmek farzdır; o halde onların kuvvet namına neleri varsa hepsini elde etmeye çalışmak farz-ı aynıdır.

Sanayi gücünün farkında olan Akif, seslendiği cemaate “Müslüman için evvela hürriyet, sonra ibadet” sözünü merkez alarak gelişmiş sanayiye sahip olmanın farz olduğunu söylüyor. Buna benzer birçok yerde birçok demeci var.

Ve zorlu savaş bitiyor, inkılaplar başlıyor…

Atatürk’ün isteğiyle, Elmalılı Hamdi ve Mehmet Akif’in Kur’an için Türkçe çeviri yapılması kararı alınıyor. Noterde gereken belgeler imzalanıyor, tabi çeviri çalışmaları için devletten ödeme alınıyor, çalışmalara başlanıyor.

Noterde imzalanan belgeler. MEYDAN, Sinan. Akl-ı Kemal 4.Cilt. Yenibosna / İSTANBUL: İnkılap Kitabevi, 2012.

Noter imzalarının üzerinden 4-5 yıl geçiyor, Mehmet Akif çalışmayı teslim etmemiştir. Atatürk sordurur, bunun üzerine Elmalılı Hamdi’yi Mısır’a Mehmet Akif’in yanına gönderirler. Akif’in verdiği cevap: “Ya eksik bir nokta kalmışsa” ve o dönem yapılan inkılap karşıtı örgütler tarafından kulağına gelen olaylar sebebiyle “Yazdığım bu meal üzerinden bir okuma olur, reform çalışması adı altında farklı yerlere doğru çekilirse…” şeklinde korkuları var. Bir başka yerde dini hayatın Türkçeleştirmesine sıcak bakmadığını ifade ettikten sonra şunları söylüyor : “Benim yazdığım Türkçeyle dua edilecek, Allah’ın kelamı okunacak, ya yanlış, eksik bir şey yazarsam Peygamberimin yüzüne nasıl bakarım?”

Vaaz veren Akif nereye gitti? Burada çok kısa eleştirmek istiyorum, avrupanın sanayisini örnek alalım, Müslümanlar ahlaksızlığa, tembelliğe düştü diyen Akif değil miydi? Şimdi ise çevirinin farklı yere çekilmesi, eksik olması gibi bahanelere sığınarak çeviriyi teslim etmiyor. Yani tembel, ahlaksız denilen toplum yüzüstü bırakılıyor. Anlamasa da olur zaten birileri anlatır(!).

Bu açıklama üzerine imzalar fesh ediliyor, Akif aldığı parayı geri teslim ediyor ve yaptığı çeviriyi ölmeden önce yakın dostu olan Mehmet İhsan Efendi’ye vasiyetiyle birlikte veriyor.

Kitaptan devam edelim :

Dedenizin meal çalışması yakılıyor mu gerçekten?

Yakılmış. Onun, vasiyetine aykırı hareket edecek dostları yoktu. Kendi etrafında kendi gibi dostları vardı. Uzun müddet saklamış olabilirler ancak 1961 yılında kurulan bir heyetle bu vasiyet yerine getiriliyor.

2012 yılına gelince, bir kitap basılıyor: “Mehmet Akif ERSOY Tefsir ve Yazıları”… Çeviriyi saklayan Yozgatlı İhsan Efendi’nin bir öğrencisi bu belgelerin kopyasını çoktan almıştır…

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir