Üzülerek ve şikâyet ederek ülkemizin sahip olduğu cahil insan sayısından aşırı rahatsız olduğum şu günlerde, sorunun ana sebebini bulmak ve çözmek için yapmaya karar verdiğim gözlemimi kısmen de olsa tamamladığımı düşünüp bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim değerli kutadgublog takipçileri.
Kısa süreliğine yaptığım gözlem ve düşünme periyodundan sonra-asıl düşündüğüm konu ülkenin neden geri olduğu-sorunun büyük bir kısmının yetiştirilmede yapılan hatalardan kaynaklı olduğunu saptadım. Yani bu yanlışlarla dolu yetiştirilme tarzından sonra ortaya çıkan insan(!) modeli pek de şaşırtıcı değil esasen. Elbette bu didaktik yazım tüm Türkiye’yi kapsamıyor. Ama oran vermem gerekirse %70’lere varan çoğunlukta bir kesimi kastettiğimi söyleyebilirim. Şimdi dilerseniz çocukların yanlış yetiştirilmesinde rol oynayan ebeveynlerin hataları üzerinde duralım.
Hayata karşı korkak olmaları;
Kendi çocukluk ve gençliklerinde hayata karşı cesaretli olmadıkları için, cesur olduklarında ne gibi şeyler kazanılacağını bilmeyen ebeveynler, çocuklarını hayata karşı cesur yetiştirmek gibi bir yola başvurmuyorlar. Bilimsel deneyi yapıldı mı bilmiyorum ama yaptığım gözlemler sonucunda cesur bir hayat yaşayan insanlar ile korkak yaşayanlar arasında IQ farkının olduğunu düşünüyorum. Hatta bugün tanıştığım bir insan gözlemimin doğru olduğunu kanıtlar nitelikteydi. Kendisi oldukça erken bir yaşta ailesinin de desteğiyle başka bir ülkeye seyahat edebilme cesaretini gösterebilmiş birisi. Ve kesinlikle gördüğüm en zeki insanlardan birisi. Hayata bir kere gelindiği unutulmamalı ve daha cesur yaşanmalı diyerek bir diğer başlığımıza geçelim.
Çocukluk, gençlik dönemlerinde felsefi, içsel yolculuk yapmamış olmaları;
Yaşayan her insan Budizm’de, tasavvufta, İslamiyet’te, Taoizm’de, Hristiyanlık’ta ve diğer tüm dinlerde ortak olan, en büyük sayılabilecek öğretiyi bilmesi güzelce idrak etmesi gerekmektedir. “Kendini bil”. İnsan kendini bilme yoluna giriştiği zaman içerisinde bir hoca belirir ki onu ne okullarda bulabilirsiniz ne de kitaplarda. İşte kendine bu soruyu soran insanlar içindeki hocalarına kulak verdikleri zaman kusursuz insan olma yolunda ilerlerler. İşin güzel yanlarından birisi de bunu çocuklarını yetiştirirken de yapıyor olmalarıdır. Kendine kâmil insan seviyesini hedef olarak alan ebeveynin çocukları elbette daha güzel bir dünya için umut verici olacaktır.
Ebeveynlerini, geleneklerini, tabularını rehber ediniyor olmaları;
Ebeveynlerimizin büyükleri hakkında iğneleyici konuşmam doğru olmaz. Zira o dönemin koşullarını bilmediğim için, onların yetiştirme tarzlarına yorum yapamam. Fakat bizim ebeveynlerimizin yaptığı bir diğer ciddi hata çağa ayak uyduramamaları. Eskilerden kalma çoğu alışkanlıklar günümüz çocuklarına dayatılmak istenildiğinde anlaşamama, iletişimsizlik, kuşak çatışması vb. çocuğu manevi anlamda aile içerisinde yalnızlaştıracak ve koparacak seviyeye gelen tartışmalara neden oluyor. Burada da ebeveynlerin eski değerlerinden kopamamasının sebep olduğu tabuları rol oynuyor. Tabularımızı derhal yıkmalıyız.
“Yanlış”ı iyi anlayamamaları;
Ken Robinson’a göre okulların yaratıcılığı öldürmesinin sebebi çocukların yanlış yaptıkları zaman statü olarak aşağıya çekiliyor olmaları. Hem ailesinin hem de toplumun gözünde “başarısız” olarak adlandırılacak olma korkusu çocukta hem bir şeyleri doğru yapmasını engelliyor, hem de zihninin berraklığı üzerine bir örtü çekerek yaratıcılığını engelliyor. Ebeveynlerimizin, çocuklarının hem okuldaki performansında hem de ev içi yaşayışındaki yanlışlarına doğru bir açıdan bakmayı bilmemeleri çocukları üzerinde bir baskı oluşturuyor ve çocuğun beyninin içinde bir virüs görevi görüyor. Oysaki ebeveynler yanlışın çok güzel bir hoca olduğunun idrakine tam manasıyla varabilseler, çocuklarımız sahip oldukları berrak iç dünyalarıyla bize güzel şeyler sunabilirler.
Tabi ki durumu sadece bu başlıklarla bitiremeyiz. Fakat bunları layıkıyla uygulamaya çalışan ebeveynlerin çocuklarının düşlediğimiz geleceği getirebilecek çocuklar olacağını düşünüyorum. Aksi halde durum içler acısı. Bunu bir genç olarak okuyorsak da şimdiden kendimizi en mükemmel hale getirmeye çalışalım ki, bizim bu dünyaya bırakabileceğimiz en büyük eser olan çocuklarımız dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirsinler.