Faruk “Blog” açma fikri ile bana geldiğinde oldukça heyecanlanmış ve yazmak fırsatı bulacak olmaktan dolayı mutlu olmuştum. Neler yapabileceğimize dair fikir alışverişleri, isim üzerine konuşmalar, ekibin şekillenmesi, ekip buluşması (O zamanlar Faruk dışında hepimiz Kayseri’de okuyorduk, Burhan da buraları terk edip gitti. Ekibin buradaki birleştirici gücünü -Burhan- kaybedince bir daha görüşmek mümkün olmadığı gibi olayın heyecanı da azalarak bitti.) vs. derken sonunda ulaştığımız nokta burasıydı. Büyük umutlar ile başlayan “Blog”, hayatımın birçok tarafında olduğu gibi yine yarım kalmak akıbetine uğradı. Heyecanımı kaybetmiş olmaktan dolayı uzunca bir süre buralara da uğramadım. İlk yazım üzerine oldukça kafa yormuş ve -yine- hiçbir şey yapmadan sessizce bir şeylerin şekillenmesini beklemiştim. Sonunda olayın böyle gitmeyeceğini anlamış bulunuyorum. Başlamak için çarpıcı bir konu bulmaktan vazgeçtim ve bu olayın bir parçası olmaya karar verdim. Bundan böyle buralarda olmak için, hayatın her alanında beni saran tembellikten kurtulmak için; ama en önemlisi böylesi bir girişimin ölü doğum olarak kalmaması için bir şeyleri değiştirmek gerektiğini hissederek ilk yazımı paylaşmak istiyorum. İnternetin derinliklerinde yerini alacak olan bu yazıya ulaşacak birilerinin olacağını umarak başlıyorum.
Yaşamın içinde değişimin gerekli olduğunu hissettiğiniz anlar olmuştur. Böylesi anlarda düştüğümüz karanlık kuyudan kurtulmak için birilerinin yardımına ihtiyacımız olmuştur. Bu anlar ile hayatımın her döneminde karşılaşmış biri olarak itiraf etmem gereken bir şey varsa, değişim denen “şey”in hayatlarımıza anlık olaylar sonucu dahil olmadığıdır. Filmlerde, çizgi romanlarda, kitaplarda geçen, bir gecede -genellikle tetikleyici bir olayın varlığı da söz konusudur- olmadığıdır. Değişim bir süreçtir, oldukça sancılı geçmediğinde anlayabileceğiniz şey içinde bulunduğunuz halin anlık olduğu gerçeğidir. Hüzünlü, yorucu, kafa karıştırıcı, yaşamın her alanını kapsayan seçimler barındıran bir süreç içerisinde değilseniz değişim duygusu ile karşılaşmamışsınızdır. Değişim duygusu ile anlatmak istediğim şey değişimin gerekliliği halidir. Değişimin gerekliliğini derinden hissetmek duygusu ile tanıştığımı da söyleyemem. Böylesi büyük sözleri etmek hakkına nereden sahip olduğumu soracak olursanız da söyleyeceğim şey bu yazının bir kendini yargılama durumu olduğudur. Hayatımın mevcut halinden oldukça rahatsız olduğumu hissettiğim bu anda, bir değişimin gerektiği düşüncesi ile bunları yazmış bulunuyorum. Böylesi anlarda sevdiklerinizden, size değer veren insanlardan uzaksanız sığınacağınız şeyler kitaplardır. Kendinizi böylesi bir durumda hissediyorsanız, yıllarca okuduğum ve bu satırlarda kendimi yargılama ihtiyacının kaynağı olarak gördüğüm bir kitabı okumanızı tavsiye ederim: “Martı Jonathan Livingston, bir öykü”.
Bir sonraki yazımda bu kitap üzerine düşündüklerimi yazacağım. İnternetin derin karanlıklarına uğurladığım bu yazıyı bitirirken aynı noktadan sizlere saygılarımı da sunuyorum. Değişimden ve değişimin gerekliliğinden korkmayanlara selam olsun!