Bir önceki yazı çocuk yetiştirmede yapılan hatalar üzerineydi, Burhan’ın bu yazısını okuduğumda aklıma Sunay Akın’ın Ay Hırsızı adlı kitabı geldi. Çocuk eğitiminin önemini ilginç uzay hikayeleriyle iç içe vererek okuyucunun merakını cezbediyor. Okuma tavsiyesini, kitaptan yaptığım alıntıların vereceğine inandığım için kendim dile getirmiyorum.
Önce kitapta geçen bir hikayeyle başlayalım : Ay’a İlk İnsanı Biz Gizledik
Bilime, sanata değer verilmeyen bir ülkenin vatandaşı olan Ali Ateş, çocukluğunda oyuncak uçan dairesine bakarak Ay’a giden ilk Türk olmanın hayalini kursa da, 2000’li yılların İstanbul’unda, bir okul servisinin direksiyonu başında sürdürür hayatını. Oysa, babaannesi Ayşe Hanım torununun hayali kırılmasın, düşleri tozlanmasın diye oyuncak uçan daireye kılıf bile dikmiştir. Gökyüzünün derinliklerine doğru yol alan bir oyuncak olduğu için, Ayşe Hanım, kılıfa özellikle mavi renkli bir kumaş seçmiş, üstüne de yıldız işlemeyi ihmal etmemiştir.
Ali Ateş’in çocukluğu 1960’lı yıllarda geçiyor, her gece bir evin ışıkları birkaç dakika kapanmaktadır. Odanın tavanına yansıyan ve hareket eden rengarenk ışıklarıyla bir uçan daire vardır odada. Yukarıda bu dairenin hikayesini okuduk, ve Ali’nin doğduğu coğrafya yüzünden silinen hayalleri tabi. Peki, Ay’a ilk insan gönderme? Onu 19.Yüzyıl’da yapıyoruz. Sultan Abdülmecid ile gönderiyoruz, bayrağımıza yeni şeklini verirken insanı temsil eden 5 köşeli “Yıldız”ı bayrağımızdaki “Hilal”in yanına koyarak yapıyor bunu.
Yani 19.Yüzyıl’da bayrağımıza, 1960’lı yıllarda zihnimize taşıyabilmişiz insanı, ama uzaya taşıyamamışız. Ne ola ki bunun sebebi? Hatta bence soru bu olmasın, 21.Yüzyıl Türkiye’sinin zihninde uzaya kaç insan taşıyoruz? Uzay bilimine olan merak 1960’lı yıllara göre daha zayıf. Peki neden? Başlık başlık inceleyelim.
1. Aile İçi Eğitim
…odanın kapısına gelen bir anne içeriye girmeden, başını şöyle bir uzatarak baktıktan sonra, elinden tuttuğu altı, yedi yaşlarındaki kız çocuğuna şunları söyler: “Gel kızım gidelim, bu oda erkek çocuklarının oyuncaklarıyla dolu.” … Uzay odasının kapıya yakın camekanında sergilenen astronot kıyafetli bir Barbie bebek vardı. Kız çocuğu onu göstererek, “Anne anne bak, burada Barbie var, girebiliriz.” dedi…
Bir çok ailede bulunan çocuğu yönlendirme dürtüsü çocuğu pasif veya aktif bir şekilde kısıtlayacaktır. Hayalgücü, düşünce ancak yeni nesneleri/fikirleri tanımakla gelişecektir, tanıma eylemini kısıtlamak dolaylı olarak beyin gücünü kısıtlayacaktır. Ali’nin uçan dairesine kılıf dikken babaannesi aile içi manevi destek için bir örnek olabilir, ve hatta yeni fikirlere bir kaynak bile olabilir.
2. Hükümet Politikaları
2.1. Havacılık ve Uzay Sanayi
Cumhuriyetimizin kuruluş yılının hemen Aralık ayında Ulu Önder Atatürk’ün “Göklerde bizi bekleyen yerimizi almak zorundayız. Yoksa o yeri başkaları istila eder…” sözüyle ilk çalışmalara Vecihi Hürkuş ile başlanır. Türk Teyyare Cemiyeti, Türkkuşu, Eskişehir Hava Tamirhanesi, Kayseri Uçak Fabrikası, Nuri Demirağ Uçak Fabrikası, Gök Üniversitesi gibi kurumların açılışına şahit oluyoruz ve hatta birçok uluslararası başarılara ve övgülere. Bu tarihler Türkiye için çok önemlidir, okuması ve araştırması da eğlencelidir, tavsiye ederim. Atatürk’ün ölümünden sonra, özellikle 1950 yıllarında uygulanan iç ve dış politikalar sonucu birçok havacılık ve diğer alan fabrikaları kapatılıyor veya dönüştürülüyor. Günümüze kadar özellikle havacılık alanında ne eğitim ne sanayi atılımı olmuyor ve göklerden uzaklaşıyoruz.
Havacılık ve uzay sanayisi için hükümet desteği ilk şarttır. Bu alanlar pahalı olduğu için kişisel yatırımlarla gerçekleştirilecek imkanda değiller, özellikle geride kalmış olmamız bu imkanı daha da zorlaştırıyor. Bu alanlarda yapılacak ilk çalışmalar ithal yardımlar gerektirecektir, ve uzun bir süreç. Ne kadar geç başlarsak o kadar uzun süreç, o kadar fazla imkansızlık.
2.2. Eğitim Sistemi
Elbette birinci sırada eğitim olmalıydı ancak sanayisine sahip olmadığınız bir alanın eğitimini almak da düşündürmüyor değil. Her neyse, ana sınıfından üniversiteye devam eden öğrenim boyunca hep var olan, keşfedilen gerçeklikler anlatıldı, o kadar çok şey öğretmek istediler ki, keşfetmeyi/yaratmayı unuttuk. Uçuk hayallerimizden bahsettiğimizde “..yapamazsın çünkü yer çekimi/katı hal/… kanunu var..” diyen hocalarımız olmasaydı mesela.
Üniversite’ye geçmiş birisi olarak, bitirdiğim eğitim kurumlarının hiçbirinde havacılık veya uzay üzerine uzaktan veya temel de olsa bir şeyler yazan, anlatan ne bir ders kitabı gördüm ne de bir derse girdim. Tercih döneminde sayısal alandaki öğrencinin başarısı tıp veya mühendislik kazanmasıyla ölçülür mesela, oysa havacılık ve uzay alanına ne oldu? Bu alanı bize sunamayan bir üst neslimiz sizin başarınıza ne demeliyiz? Keşke çocuklarının neden böyle bir alanda tercih yapamadıklarını düşünüp kendileri için de eleştiri yapsalar.
2.3. RTÜK
Eğitim, ahlak, kültür, örnek davranış vb. anahtar kelimelerin vazgeçilmez ortak noktası, olmazsa olmazımız yine çıkıyor karşımıza Önce Sunay Akın’a kulak verelim :
Televizyondaki kadınlara yönelik sabah programlarında “kaynana zırıltıları”nı görünce, Mars’ın bizden giderek uzaklaştığını düşünüyorum. Oyuncakları çocuklarına düşleri, hayalleri çoğalsın diye değil, oyalansın diye alan bir milleti oyalamak, ne kadar da kolay oluyor!..”
Ay’a gönderilen oyuncaktan haberiniz var mı mesela? Ya da uzaya gönderilen hayvanlardan? peki yukarıda bahsettiğimiz yanı başımızda gerçekleşen Cumhuriyet devrimlerinden? Neden yüzlerce farklı kanalda içeriği aynı olan dedikodu/evlilik/magazin programları yayınlanırken, bilimsel bir belgeseli alt yazılı da olsa izleyemiyoruz?
2.4. Oyuncak Şirketleri
Ne alaka hükümet ile oyuncak şirketi demeyin. Bir devletin en karlı yatırım kaynağı çocukları ve gençleridir, bu yatırımı çocuklara yapmak ancak oyuncaklarla sağlanabilir. Bunun örneğini Amerika ve Rusya politikalarında görmek mümkün, yine Sunay Akın’dan okuyalım:
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra oyuncak fabrikalarını kapatıp, silah üreten ülkelerde çocukların düşleri fakirleşirken, Amerika Birleşik Devletleri’nde uzay konulu oyuncaklar üretilir. Böylelikle uzay, çocukların hayallerinde baş köşeye oturur.
O oyuncaklarla oynayan çocuklar 1950’li yıllarda gözünü Ay’a diken NASA’da çalışanlardan başkaları değillerdir!
Bazen mahallede gezinirken, çocukların ellerinde çocukluğumun oyuncaklarını görüyorum. Ya hiç değişmemiş ya da köşeleri biraz daha oval yapılmış, çocuğa çarparsa canı yanmasın diye. E hani uzaya çıkmak için oyuncak kullanacaktık? Nerede gezegenlerin, uzay araçların oyuncakları. Ne bileyim örümcek adam ile yarasa adamı değil de astronot bir kahramanımız olsaydı… En azından bir çizgi film yapabilseydik…